1. Anasayfa
  2. PEYGAMBERİMİZ

Peygamberimizin Dokuz Mucizesi

Peygamberimizin Dokuz Mucizesi Nedir? İşte hadislerle nakledilen dokuz mucize.

Peygamberimizin Dokuz Mucizesi
Peygamberimizin Dokuz Mucizesi
0

Peygamberimizin Dokuz Mucizesi

Allah Rasulü’nün emsalsiz hayatı ve yüce ahlakı, dost-düşman herkesin takdirini kazanmıştır. Kimse bu hususta ciddi bir itirazda bulunamadığı gibi, bilakis pek çok gayr-i müslim, O’nun ahlakındaki ulviliği itiraf etmiştir. Bunlardan biri olan Batılı araştırmacı Thomas Carlyle şöyle der:

“Başında taç bulunan hiçbir imparator, kendi eliyle yamadığı hırkayı giyen Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- kadar hürmet görmemiştir.”

Böylesine güzel bir hayat ve ahlaka sahip olmak, şüphesiz en büyük mucizedir. Bu hususu da az önce tafsilatıyla zikrettik.

Peygamber Efendimiz’in bir mucizesi de, yirmi üç sene gibi kısa bir sürede yetiştirdiği ashab-ı kiramıdır. Bu hakikat, birçok alim tarafından ifade edilmiştir. Mesela, İslam Fıkhı’nın en mühim simalarından biri olan Karafi (v. 684) şöyle der

“Peygamber Efendimiz’in hiçbir mucizesi olmasaydı, ashab-ı kiram, O’nun nübüvvetine delil olarak kafi gelirdi.”

Gözleri Görmeyen Birinin Gözlerinin Açılması

Osman bin Huneyf -radıyallahu anh- şöyle anlatır:

    “Bir ama, Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e gelerek:

    –Ya Rasulallah! Allah’a dua ediverin de gözümdeki hastalığı gidersin! Gözümün kör olması bana çok zor geliyor! dedi.

    Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-:

    –Dilersen sabret, zira bu senin için daha hayırlıdır. buyurdular.

    ama ise:

    –Ya Rasulallah! Beni elimden tutup götürecek kimsem yok. Bu hal bana çok meşakkat veriyor. Lütfen gözlerimin açılması için dua ediniz! dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:

    –Su kabını getir ve abdest al! Sonra iki rek’at namaz kıl! Ardından da:

    “Allah’ım! Rahmet peygamberi olan Nebin Muhammed’le (O’nun hürmetine) Sen’in zatından diliyor ve Sana yöneliyorum… Ya Muhammed! İhtiyacımın verilmesi için Sen’inle Rabb’ime yöneliyorum!.. Allah’ım! O’nu bana, şefaatçi kıl!..” diye dua et! buyurdular.

    Vallahi biz henüz ayrılmamıştık, aramızdaki konuşma uzamıştı. Derken o ama zat Efendimiz’in yanına geldi. Sanki onda daha önce hiçbir rahatsızlık olmamış gibiydi, tamamen iyileşmişti.”

    Şakku’l Kamer Hadisesi

    Mekke’de müşrikler Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’den mucize istemişlerdi. Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem-, Rabb’ine dua etmiş ve Ay ikiye bölünmüş, bu mucize her taraftan görülmüştü. Ay ikiye ayrıldığında bir parçası Ebu Kubeys Dağı tarafında, diğer parçası Kuaykıan Dağı tarafında müşahede edildi. Müşrikler, Mekke dışındaki uzak yerlerden gelen kervanlara böyle bir hadiseyi görüp görmediklerini sordular. Onlar da Ay’ın yarıldığını gördüklerini ifade ettiler.[6]

    Hurma Salkımının Peygamberimizin Yanına Gelip Selam Vermesi

    Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in İslam’ı tebliğ ettiği ilk yıllarda bir bedevi gelerek:

    “–Sen’in Allah Rasulü olduğunun delili nedir?” dedi. Rasul-i Ekrem Efendimiz:

    “–Hurma ağacından şu salkımı çağırayım. O benim Allah’ın elçisi olduğuma şehadet edecektir!” dediler ve dalı çağırdılar.

    Salkım, ağaçtan inmeye başlayıp Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in yanına düştü:

    “–Selam Sen’in üzerine olsun ey Allah’ın Rasulü!” dedi.

    Sonra Efendimiz ona:

    “–Haydi yerine dön!” buyurunca salkım, döndü ve eski yerine kaynadı.

    Bedevi bu manzara karşısında derhal müslüman oldu. (Tirmizi, Menakıb, 6)

    Umeyr Bin Vehb’in Hain Planını Açığa Çıkarması

    Umeyr bin Vehb’in oğlu Vehb Bedir’de müslümanlara esir düşmüştü. Umeyr, Kureyş müşriklerinin cin fikirlilerinden ve kahramanlarındandı. Mekke’de Peygamber Efendimiz’e ve ashabına pek çok eziyetler etmişti. Bir gün Umeyr, Kabe’nin Hicr kısmında Safvan bin Ümeyye ile oturup Bedir’de öldürülenler ve uğradıkları musibetler üzerine konuşurken Safvan:

    “–Vallahi onlar bu hale geldikten sonra hayatta kalmanın bir manası yok!” dedi. Umeyr:

    “–Vallahi doğru söyledin! Eğer borcum ve benden sonra açlıktan ölmelerinden korktuğum çoluk çocuğum olmasaydı, muhakkak gider Muhammed’i öldürürdüm. Hem benim için onların kabul edeceği bir bahane de var; Esir olan oğlum için geldim. derim. Duyduğuma göre o çarşılara çıkıp dolaşırmış.” dedi. Umeyr’in bu sözleri Safvan’ı sevindirdi:

    “–Borcun bana aittir. Senin adına ben öderim! Çoluk çocuğuna da kendi çoluk çocuğumla birlikte, sağ oldukları müddetçe bakar, geçimlerini en güzel şekilde sağlarım!” dedi. Bunun üzerine Umeyr, kılıcını iyice biledi ve zehirletti. Safvan da bineğini ve yolluğunu hazırlattı. Umeyr, Medine’ye gelip mescidin kapısında durdu, devesini bağladı ve kılıcını kuşandı. Hazret-i Ömer -radıyallahu anh- onu görünce:

    “–Bu Allah’ın düşmanı Umeyr’dir! Vallahi ancak şer için gelmiştir. Aramızı bozan, Bedir günü Kureyşliler için sayımızı tahmin eden o değil miydi?” dedikten sonra Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in yanına girdi:

    “–Ya Rasulallah! Şu Allah düşmanı Umeyr, kılıcını kuşanmış gelmiş!” dedi. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

    “–Onu benim yanıma gönder!” buyurdular. Hazret-i Ömer -radıyallahu anh- geri geldi. Umeyr’in boynundaki kılıcın kayışını sımsıkı tuttu. Ensar’dan yanında bulunan kişilere de:

    “–Peygamber Efendimiz’in yanına girip oturunuz ve kendisini bu habisten koruyunuz! Çünkü o, güvenilir bir kimse değildir!” dedi. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

    “–Ey Ömer, onu serbest bırak! Sen de ey Umeyr bana yaklaş!” buyurdular ve Umeyr’e niçin geldiğini sordular. O da:

    “–Esir aldığınız oğlum için geldim. Onun hakkında ihsanda bulununuz!” dedi. Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem-:

    “–Öyle ise şu kılıcın boynunda işi ne?!” diye sordular. Umeyr:

    “–Allah kılıçların belasını versin! Onların bize ne faydası oldu ki?” dedi. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- tekrar:

    “–Bana doğru söyle, sen buraya niçin geldin?” diye sordular. Umeyr:

    “–Ben, başka bir şey için değil, sadece elinizde esir olan oğlum için geldim.” dedi. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

    “–Senin Hicr’de Safvan’a koştuğun şart ne idi?” diye sorunca, Umeyr korktu ve:

    “–Ben ona ne şart koşmuşum ki?” dedi.

    Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, onların konuşmalarını kelimesi kelimesine nakledip:

    “–Allah, yapacağın işle senin arana girdi, sana mani oldu!” buyurdular. Bunun üzerine Umeyr:

    “–Ben şehadet ederim ki, Sen muhakkak Allah’ın Rasulü’sün! Ya Rasulallah! Biz semadan gelen haber ve nazil olan vahiy hususunda Sen’i yalanlardık. Bu işten ben ve Safvan’dan başka kimsenin haberi yoktu. Vallahi bu haberi Sana ancak Allah vermiştir! Beni İslam’a hidayet eden ve buraya getiren Allah’a hamd olsun!” dedikten sonra şehadet getirdi. Bunun üzerine Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem-:

    “–Kardeşinize dinini iyice anlatınız! Kendisine Kur’an okuyup öğretiniz! Esirini de serbest bırakınız!” buyurdular. Peygamber Efendimiz’in buyruğu derhal yerine getirildi. Umeyr -radıyallahu anh-:

    “–Ya Rasulallah! Ben, Allah’ın nurunu söndürmeye çalışan ve müslümanlara şiddetle işkence yapan birisi idim. Müsaade ederseniz Mekke’ye gidip müşrikleri Allah’a, Rasulü’ne ve İslam’a davet edeyim! Umulur ki Allah onlara hidayet nasib eder.” dedi. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ona izin verdiler.

    Bu esnada Safvan bin Ümeyye, olup bitenlerden habersiz, Mekkeli müşriklere:

    “–Birkaç gün içinde gelecek olan haberle sevineceksiniz. O size Bedr’in acısını unutturacak!” diyor, gelen kafilelerden haber sorup duruyordu. Nihayet bir süvari ona Umeyr -radıyallahu anh-’ın müslüman olduğunu bildirdi.

    Umeyr bin Vehb -radıyallahu anh-, Mekke’ye gelince insanları İslam’a davet etmeye başladı ve onların hidayeti için gayret sarf etti. Onun sayesinde birçok insan müslüman oldu. Umeyr -radıyallahu anh- bir gün Kabe’nin yanında Safvan bin Ümeyye ile karşılaştı ve ona:

    “–Sen büyüklerimizden birisin! Bizim taşlara taptığımızı ve onlar için kurbanlar kestiğimizi görmüyor musun? Bu mudur din? Ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur! Muhammed de Allah’ın kulu ve Rasulü’dür!” dedi.

    Safvan ona bir kelime bile söyleyemedi, öylece sustu kaldı.[8]

    Mekke-i Mükerreme’nin fethinden sonra o da müslüman oldu.[9]

    Ağaçların Allah Resulü’ne İtaat Etmesi

    Cabir bin Abdullah -radıyallahu anh- anlatıyor:

    “…Birgün Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte yürüyorduk. Geniş bir vadiye indik. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kaza-yı hacet, yani tuvalet ihtiyacını gidermek için gitti. Ben de bir su kabı ile kendisini takip ettim. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bakındı, fakat arkasına gizlenebileceği bir şey bulamadı. Vadinin kenarında iki ağaç gözüne ilişti. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onlardan birinin yanına giderek dallarından birini tuttu ve:

    –Allah’ın izniyle bana boyun eğ! buyurdu. Ağaç, burnu gemli deve gibi Efendimiz’e ram olup eğildi. Öteki ağaca da gidip dallarından birinden tutarak:

    –Allah’ın izniyle bana ram ol! buyurdu. O da ötekisi gibi eğildi. İkisinin ortasına varınca aralarını birleştirdi ve:

    –Allah’ın izniyle benim üzerime kapanın! dedi. Hemen üzerine kapandılar. Peygamberimiz benim yakınında olduğumu hissederse daha ileriye gider diye korkarak hızla koşup oradan uzaklaştım. Bir yere oturup kendi kendime düşünmeye başladım. Gözüm hafifçe yana kayınca birden Peygamber Efendimiz’in geldiğini gördüm. O iki ağaç da birbirinden ayrılmış ve her biri gövdesinin üzerine doğrulmuştu. Peygamber Efendimiz’in bir an durakladığını gördüm. Başıyla sağa ve sola işaret etti. Sonra bana doğru yürüdü, yanıma gelince:

    –Ey Cabir! Durduğum yeri gördün mü? diye sordu.

    –Evet, ya Rasulallah! dedim.

    Kabir azabı Gören İki Ölüye Şefaati

    –Öyleyse şu iki ağaca git de, her birinden birer dal kes ve getir. Durakladığım yere geldiğinde, bir dalı sağ tarafına diğerini de sol tarafına dik! buyurdu. Hemen arzusunu yerine getirip yanına vardım ve:

    –Söylediklerinizi yerine getirdim ey Allah’ın Rasulü, ancak bunu niçin yaptık? diye sordum. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

    –Azap gören iki kabrin yanından geçtim de, bu dallar yaş olarak kaldığı müddetçe şefaatim sayesinde azaplarının hafifletilmesini arzu ettim. buyurdu. Sonra kafilenin konakladığı yere geldik. Peygamber Efendimiz;

    Parmaklarının Arasında Su Çıkması

    –Cabir, abdest suyu var mı, insanlara bir sesleniver! buyurdu… Ensar’dan bir zatın tulumunun ağzında kalmış bir damladan başka su yoktu. O azıcık suyu boşaltacak olsam, tulumun kuru tarafında kaybolup gider, yere bir damla düşmezdi. Peygamber Efendimiz tulumu eline aldı ve ne olduğunu anlayamadığım bir şeyler okudu. Bir taraftan da iki eliyle onu sıkıyordu. Sonra tulumu bana verdi ve:

    –Ey Cabir! Büyük bir çanak var mı, bir sesleniver! buyurdu… Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- elini çanağın içine sokup parmaklarını açtı. Sonra elini çanağın dibine koyup:

    –Ey Cabir! Tulumu al da elimin üstüne dök ve “Bismillah” de! buyurdu. Ben hemen suyu elinin üzerine döktüm ve Bismillah dedim. Peygamber Efendimiz’in parmakları arasından su kaynıyordu. Su, çanağın içinde dönüyordu, nihayet ağzına kadar doldu. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

    –Cabir! Suya ihtiyacı olanlara seslen! buyurdu. İnsanlar gelip kana kana su içtiler:

    –Suya ihtiyacı olan kimse kaldı mı? diye seslendim, kimse çıkmadı. Bunun üzerine Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- elini kaldırdı, çanak ağzına kadar dopdolu duruyordu.

    Bir müddet sonra insanlar açlıktan şikayet ettiler. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

    –İnşaallah, Allah sizi doyuracak! buyurdu. Derken Sifü’l-Bahr’a (deniz sahiline) geldik. Deniz dalgalandı ve sahile bir hayvan attı. Biz bu hayvanın yanına ateş yaktık, etinden pişirdik, kızartma yaptık ve doyuncaya kadar yedik, ancak yarısını bitirebildik…” (Müslim, Zühd, 74)

    Dualarının Hemen Kabul Olması

    Cenab-ı Hak, Peygamber Efendimiz’in dualarını derhal kabul buyururdu. Bunu müşrikler bile anlamışlardı. Mesela Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem- bir kişiye dua ettiğinde, bunun tesiri onun üzerinde ömür boyu müşahede edilirdi. Hazret-i Ebu Hüreyre’ye işittiği hiçbir bilgiyi unutmaması; Hazret-i Enes bin Malik’e ömrünün, malının, evlatlarının bereketli olması; Hazret-i Beşir bin Akrabe’ye berekete nail olması; Hazret-i Ebu’l-Yeser’e ömrünün uzun olup ümmet-i Muhammed’in kendisinden istifade etmesi için yaptıkları dualar… bunlardan birkaçıdır. Şu iki hadiseyi buna misal olarak verebiliriz:

    Cuayd bin Abdurrahman şöyle anlatır:

    “Ben Saib bin Yezid’i doksan dört yaşında iken gördüm, gayet sağlam ve dengeli bir bünyeye sahipti. Bana şöyle dedi:

    -Pekiyi biliyorum ki, şu yaşımda kulağımın, gözümün çok sağlam olması, ancak Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in duası bereketiyledir. Çocukluğumda teyzem beni Allah Rasulü’nün huzuruna götürdü ve:

    “-Ya Rasulallah, kız kardeşimin oğlu rahatsızdır, onun için Allah’a dua ediverseniz!” dedi.

    Bunun üzerine Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- başımı sıvazladı ve her hususta bereket görmem için bana dua ettiler…” (Bkz. Buhari, Menakıb, 21-22)

    Abdullah bin Hişam -radıyallahu anh- Peygamber Efendimiz’e (altı yaşındayken) yetişmiş idi. Annesi Zeyneb bint-i Humeyd onu (Mekke fethinde) Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e götürüp:

    “–Ya Rasulallah! Oğlumdan müslüman olduğuna dair bey‘at al!” dedi. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

    “–O daha küçük!” buyurdular ve başını sıvazlayarak Abdullah’a dua ettiler.

    Abdullah bin Hişam -radıyallahu anh- ileriki yaşlarında çarşıya çıkar, gıda maddeleri satın alırdı. İbn-i Ömer ile İbn-i Zübeyr -radıyallahu anhüm- onu çarşıda görünce hemen yanına varıp:

    “–Bizi de bu mala ortak et! Zira Peygamber Efendimiz senin için bereket duasında bulundu.” derlerdi. Abdullah da onları ortak ederdi. Bazı zaman olurdu ki, tam bir deve yükü kar elde eder ve onu evine gönderirdi. (Buhari, Şirket, 13)

    Duasıyla Yiyeceklerin Bereketlenmesi

    Ebu Hüreyre -radıyallahu anh– şöyle anlatmaktadır:

    “Biz Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile beraber bir seferde idik. Derken bir ara askerlerin azığı tükendi. Bineklerinden bazısını kesmek istediler. Hazret-i Ömer -radıyallahu anh-:

    -Ey Allah’ın Rasulü! Ben cemaatin geri kalan yiyeceklerini toplasam da siz onlar üzerine, bereketlenmeleri için dua ediverseniz daha iyi olmaz mı? dedi.

    Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem- de öyle yaptılar. Buğdayı olan buğdayını, hurması olan hurmasını, hurma çekirdeği olan da çekirdeğini getirdi.”

    Orada bulunanlar, Ebu Hüreyre Hazretleri’ne büyük bir hayretle:

    “-Çekirdekle ne yapıyorlardı?” diye sordular. O mübarek sahabi:

    “-İnsanlar yiyecek bir şey bulamadıkları için onu emiyor, üzerine de su içiyorlardı.” dedi ve hadisenin devamını şöyle anlattı:

    “Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- dua buyurdular. Yiyecekler öylesine bereketlendi ki herkes kaplarını doldurdu. Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem- bu ilahi ikram karşısında:

    Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve ben O’nun Rasulü’yüm. Bu iki hususta şüpheye düşmeden Allah’a kavuşan kimse Cennet’e girecektir. buyurdular.” (Müslim, iman, 44)

    Kaynak: Osman Nuri Topbaş

    İlginizi Çekebilir

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir