Zatürrika Savaşı ve Gerçekleşen Mucizeler

Zatürrika ne demek

Zatür-Rika’ Arapça bir tamlama olup “yamalı” anlamına gelmektedir. Müslümanlar çölde yürümekten yarılan ayaklarına bez parçaları sardıkları için gazveye bu ad verilmiştir.

Zatürrika Savaşı Kısaca

Hicretin dördüncü yılında Gatafan’dan Muhariboğulları ile Sa’lebeoğullarına karşı yapılan gaza. Olayın geçtiği yere nisbetle bu adı almıştır.

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Nadiroğulları Gazvesinden döndükten sonra iki ay sonra, Muharıboğullarından hayvan satmak için Medine’ye gelen bir adam, Muhariboğulları ile Sa’l-ebeoğullarının, müslümanlarla savaşmak için hazırlandıklarını ve Nahl yakınlarındaki Zatu’r-Rik’a’da toplandıklarını haber verdi.

Rasulüllah (s.a.s) Nahl yakınında Sa’d ile Şukra arasında bir yer olan Zatu’r-Rik’a’ya kadar ilerledi. Ancak müşrikler savaşa cesaret edemediler ve dağılarak etraftaki tepelere çekildiler.

Bu arada namaz vakti girmiş bulunuyordu. Ancak müslümanlar, namaz kılarken düşmanın saldırıya geçmesinden endişeleniyorlardı. Burada korku namazı ile ilgili ayet (Nisa Suresi, 4/101-103) nazil oldu ve Rasulüllah (s.a.s), ashabına bu ayetin bildirdiği şekilde namaz kıldırdı (“Korku Namazı”).

Müşrikler geri çekilirken sürülerinden bir kısmı orada kalmıştı. Rasulüllah (s.a.s) bu mallara ganimet olarak el koydu (Belazuri, Ensab, I, 340). Ayrıca bir kadın da esir edilmişti. (İbnu’l-Esir, a.g.e., 175).

Zatürrika Savaşı kim kazandı

Müşrikler müslümanlarla karşı karşıya gelmekten çekinip dağlara kaçınca taraflar arasında herhangi bir çatışma olmadı. Bu sebepten dolayı savaşta herhangi bir kazanan olmamıştır.

Korku Namazının kılınması

Cenab-ı Hak, bu esnada Cebrail’i (a.s.) gönderdi. Düşmanın planını suya düşüren şu emr-i ilahi sadır oldu:

“(Ey Resulüm!) Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı Sen’inle beraber namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar! Sonra henüz namazını kıl­mamış olan diğer grup gelip Sen’inle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbir­lerini ve silahlarını alsınlar! O kafirler arzu ederler ki, siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olasınız da üstünüze ansızın baskın yapsalar…” (Nisa Suresi, 102) (Tirmizi, Tefsir, 4/3035)

SEMURE ne anlama gelir?

Zatü’r-Rika Gazvesi’nden dönerken, öğle vakti ağaçlık bir vadiye geldiklerinde, Resulullah mola vermiş, mücahitler de gölgelenmek üzere çevreye dağılmışlardı. Efendimiz “Semure” denilen sık yapraklı bir ağaç altında istirahate çekilmiş, kılıcını da ağaca asmıştı. Ashab birazcık uyumuşlardı ki, Resulullah’ın kendilerini çağırdığını işittiler ve hemen yanına koştular. Orada bir bedevinin olduğunu gördüler. Allah Resulü şöyle buyurdu:

“Ben uyurken bu bedevi kılıcımı almış. Uyandığımda kılıç kınından sıyrılmış vaziyette elindeydi. Bana:

“Sen’i şimdi benim elimden kim kurtaracak?” dedi. Ben de üç defa:

“Allah!” cevabını verdim.” (Buhari, Cihad, 84, 87; Müslim, Fedail, 13)

Peygamberimizin canına kasteden bu bedeviyi cezalandırma yoluna gitmedi, bilakis onu İslam’a davet etti. Bu ulvi davranış karşısında adeta eriyen bedevi, kavminin yanına döndüğünde:

“Ben insanların en hayırlısının yanından geliyorum.” demekten kendini alamadı. (Hakim, III, 31/4322)

Yine Medine’ye dönerken bir konak mahallinde Peygamber Efendimiz:

“Bu gece bizi kim bekleyecek?” diye sordu. Muhacirlerden Ammar bin Yasir ve Ensar’dan Abbad bin Bişr hemen:

“Biz bekleriz ya Rasulallah!” dediler. Abbad, Ammar’a:

“Sen gecenin hangi kısmında; başında mı yoksa sonunda mı nöbet tutmak istersin?” diye sordu. Ammar:

“Son kısmında beklemek isterim!” dedi ve yanı üzerine uzanıp uyuyuverdi. Abbad da namaz kılmaya başladı. O sırada bir müşrik geldi. Ayakta duran bir karaltı görünce gözcü olduğunu anladı ve hemen bir ok attı. Ok Abbad’a isabet etti. Abbad oku çıkardı ve namazına devam etti. Adam ikinci ve üçüncü kez ok atıp isabet ettirdi. Her defasında da Abbad ayakta sabit durarak okları çekip çıkarıyor ve namazına devam ediyordu. Derken rüku ve secdeye vardı. Selam verdikten sonra arkadaşını uyandırarak:

“Kalk! Ben yaralandım!” dedi. Ammar sıçrayıp kalktı. Müşrik onları görünce kendisini fark ettiklerini anladı ve kaçtı. Ammar, Abbad’ın kanlar içinde olduğunu görünce:

“Sübhanallah! İlk ok atıldığında beni uyandırsaydın ya!” dedi. Abbad namaza olan aşk ve şevkini gösteren şu muhteşem cevabı verdi:

“Bir sure okuyordum, onu bitirmeden namazı bozmak istemedim. Ama oklar peş peşe gelince, okumayı kesip rükuya vardım. Allah’a yemin ederim ki, Allah Resulü’nün korunmasını emrettiği bu gediği kaybetme endişesi olmasaydı, sureyi yarıda bırakıp namazı kesmektense ölmeyi tercih ederdim.” (Ebu Davud, Taharet, 78/198; Ahmed, III, 344; İbn-i Hişam, III, 219; Vakıdi, I, 397)

Yolculuk esnasında Cabir, devesi zayıf olduğu için arkadaşlarından geri kalıyordu. Resulullah onun yanına vardı ve:

“Ey Cabir! Sana ne oldu da geride kaldın?” diye sordu. Hazret-i Cabir durumu anlatınca Efendimiz bir değnek alarak deveye birkaç defa hafifçe dokundu. Deve, Allah Resulü’nün devesiyle yarışır hale geldi.

Resulullah yolda Hazret-i Cabir’le sohbet ediyordu. Onun yeni evlendiğini, bu sebeple pek çok borcu olduğunu öğrenen Allah Resulü, Cabir’e elinde mal olarak ne bulunduğunu sordu. O da yalnız bir devesinin olduğunu söyledi. Bunun üzerine alemlerin Efendisi, onu borçtan kurtarmak için devesini kendisine satmasını istedi. Hazret-i Cabir, Medine’ye varıncaya kadar binmek şartıyla sattı. Medine’ye ulaşınca deveyi teslim etmek için Resulullah’ın yanına geldi. O sırada kendisini çok sevindiren ve diğer insanları da şaşırtan ulvi bir davranışla karşılaştı. Resulullah, devenin ücretini ödediği gibi deveyi de ona hediye etti. (Buhari, Cihad, 49; Büyu’ 34; Müslim, Müsakat, 109)

Hazret-i Cabir şöyle anlatır:

“Allah Resulü, devemin ücretini verip deveyi de bana hediye ettiği zaman, tanıdık bir Yahudiye rastladım. Bu hadiseyi ona anlattım. Yahudi hayretler içinde: «-Demek devenin parasını verdi, sonra da onu sana hibe etti ha?!» sözünü tekrar etti durdu. Ben de her seferinde: «-Evet!» dedim.” (Ahmed, III, 303)

Allah Resulü’nün bu kabına varılmaz yücelikteki incelik, cömertlik ve zarafeti, Müslümanları o derece duygulandırmıştı ki, hadisenin vuku bulduğu gece, artık “Leyletü’l-Bair” yani “Deve Gecesi” diye yad edilir olmuştu.

[Bu gazvenin Hendek’ten veya Hayber’den sonra olduğu da rivayet edilmektedir. Ancak biz siyer alimlerinin ekseriyetinin kabulüne tabi olarak burada zikrettik.

Korku Namazı, düşman saldırısı gibi ciddi bir tehlike anında cemaatin iki gruba ayrılarak, imamın arkasında farz bir namazı nöbetleşe kılmalarıdır. İki rekatlı bir namazın ilk rekatını, dört rekatlı bir namazın ise ilk iki rekatını imamla birlikte kılan birinci grup, ikinci secdeden veya ilk oturuştan sonra cemaatten ayrılıp görev başına gider. İkinci grup gelerek imamla birlikte kalan rekatları tamamlar ve göreve döner. İmam kendi başına selam verir. Daha sonra da birinci grup “lahik” hükmünde olduğu için kıraatsiz, ikinci grup ise “mesbuk” durumunda bulunduğundan kıraatli olarak nöbetleşe namazlarını tamamlar. Böylece hem cemaatle namaz ifa edilmiş hem de görev aksatılmamış olur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş

Yorum gönder