1. Anasayfa
  2. PEYGAMBERİMİZ

Hz. Muhammed(S.A.V.)’in Rahip Bahira İle Karşılaşması

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(S.A.V.)'in Şam yolculuğu sırasında Rahip Bahira ile karşılaşır. İşte Rahip Bahira’nın Peygamberimiz için yaptığı tespitler.

Hz. Muhammed(S.A.V.)’in Rahip Bahira İle Karşılaşması
Hz. Muhammed(S.A.V.)'in Rahip Bahira İle Karşılaşması
0

Ebu Talib, Kureyş büyüklerinden bir grupla Şam’a gitmişti. Peygamber Efendimiz de onunla beraberdi. Yolda, Rahip Bahîra’nın manastırına yakın bir yerde konakladılar. Bahîra, o zamanki Hıristiyanların en büyük alimi idi.

Bahîra, kervan gelirken bir bulutun, içlerinden bir kişiyi gölgelediğini, ağacın gölgesine indikleri zaman da ağacın dallarının yine aynı kişinin üzerine doğru eğildiğini görmüştü. Bunun üzerine:

“−Ey Kureyş cemaati! Ben, sizin için yemek yaptım. Küçük-büyük, köle-hür, hepinizi sofraya davet ediyorum!” diye kervana haber gönderdi.

Halbuki Bahîra, daha önceki gelişlerinde yanlarına hiç uğramaz, onlarla alakadar olmazdı. Kervandakilerin hepsi sofraya gelmiş, sadece Efendimiz eşyaların yanında kalmıştı. Bahîra gelenlere tek tek baktı ve kitaplarında okuduğu sıfatları hiçbirinde göremedi.

“−Ey Kureyşliler! Kafilenizde olup da buraya gelmeyen kimse var mı?” diye sordu. Kureyşliler:

“−Ey Bahîra! Geride bir çocuktan başka kimse kalmadı. Yaşça en gencimiz olduğu için O’nu eşyalarımızın yanında bıraktık.” dediler. Bahîra:

“−O’nu da çağırınız! Bu yemekte O da bulunsun!” dedi.

PEYGAMBERLİK NİŞANI

Muhammedü’l-Emîn’i getirip sofraya oturttular. Rahip, O’nu görür görmez dikkatli dikkatli bakmaya ve baştan ayağa süzmeye başladı. Daha sonra da elinden tutup:

“−Bu alemlerin Efendisi’dir. Bu alemlerin Rabbi’nin Resûlü’dür. Allah O’nu alemlere rahmet olarak gönderecek!” dedi. Kureyş büyükleri ona:

“−Bunu nereden biliyorsun?” diye sordular. Rahip:

“−Ben O’nun vasıflarını bize indirilen kitapta okudum. Nitekim siz yaklaştığınız zaman, O’nun için eğilmedik ne taş ne ağaç kaldı, hepsi de secde ettiler. Bu cansız şeyler ancak bir Peygambere secde ederler. Ben O’nu ayrıca Peygamberlik mührüyle de tanıdım, bu mühür kürek kemiklerinin arasında bulunuyor.” dedi.

Bahîra, Peygamber Efendimiz’e ve amcasına bazı sualler sorup aldığı cevapların bilgilerine muvafık düştüğünü görünce kanaati kesinleşti. Ebû Talib’e dönerek:

“−Yeğenini hemen memleketine geri götür! Yahûdîlerin O’na zarar vermelerinden sakın! Vallahi Yahûdîler onu görüp de tanırlarsa muhakkak öldürmeye kalkarlar. Bu çocuk Araplardandır. Halbuki Yahûdîler gelecek Peygamberin İsraîloğullarından olmasını isterler. Sen’in yeğeninin hal ve şanı çok büyük olacaktır.” dedi.

EBU TALİB’E “MEKKEYE GERİ DÖN” UYARISI

Ebu Talib de Rahip Bahira’nın tavsiyesi üzerine mübarek yeğenini alarak hemen Mekke’ye döndü. (İbn-i İshak, s. 54-55; İbn-i Sa’d, I, 153-155; Tirmizi, Menakıb, 3)

Hıristiyan müsteşrikler, bu hadise sebebiyle İslam’a leke sürebilmek için Hazret-i Peygamber’in Rahip Bahira’dan telkinler aldığı iddiasında bulunurlar. Bu ise, tamamen hakikat dışı bir ithamdır. Kur’an ve tevhid akidesine zıddır. Zira Bahira bir hristiyan papazı idi. Kur’an-ı Kerim tahrif edilmiş olan Tevrat ve İncil’i tashih edip dururken Allah Resulü’nün böyle bozulmuş bir dinin temsilcisinden telkin alması nasıl düşünülebilir?

Diğer taraftan Bahira’nın dini olan Hıristiyanlık’ta Allah telakkisi, antropomorfik, yani beşeri sıfatlarla techiz edilmiş müşahhas bir yapı sergilemektedir. Oysa Allah Resulü’nün getirdiği İslam dini, tevhid temelleri üzerine Hak tarafından gönderilmiş bir din-i mübindir. Allah telakkisi, müteal, yani idrak ötesi ve her türlü noksan sıfatlardan münezzeh ve mücerred bir mahiyet arz eder.

Bu hakikat dolayısıyladır ki Kur’an-ı Kerim, ehl-i kitabın, bi’setten evvel de olsa ancak ilahi istikamette olanlarının kurtuluşa erebileceğini şöyle bildirir:

اِنَّ الَّذِينَ اَمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالنَّصَارَى وَالصَّابِئِينَ مَنْ امَنَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ اْلاَخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

“Şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve sabiiler(den) Allah’a ve ahiret gününe iman eden ve salih ameller işleyenlere korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacak­lardır.” (el-Bakara, 62)

Resulullah, bütün zaman ve me­kana son Peygamber olarak gönderilmiş olduğundan, kendisinden evvelki bütün dinler mensuhtur, yani geçerlilikleri kalmamıştır. Dolayısıyla Allah’a iman edip Hz. Peygamber’e iman etmemek küfürdür. Bu sebeple bugünkü ehl-i kitabın dindarları dahi, yukarıdaki ayet-i kerimenin şümulü dışındadır.

PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.) KAÇ YAŞINDA RAHİP BAHİRA İLE TANIŞTI?

Muhammedü’l-Emin’i getirip sofraya oturttular. Rahip, O’nu görür görmez dikkatli dikkatli bakmaya ve baştan ayağa süzmeye başladı. Daha sonra da elinden tutup:

“−Bu alemlerin Efendisi’dir. Bu alemlerin Rabbi’nin Resulü’dür. Allah O’nu alemlere rahmet olarak gönderecek!” dedi. Kureyş büyükleri ona:

“−Bunu nereden biliyorsun?” diye sordular. Rahip:

“−Ben O’nun vasıflarını bize indirilen kitapta okudum. Nitekim siz yaklaştığınız zaman, O’nun için eğilmedik ne taş ne ağaç kaldı, hepsi de secde ettiler. Bu cansız şeyler ancak bir Peygambere secde ederler. Ben O’nu ayrıca Peygamberlik mührüyle de tanıdım, bu mühür kürek kemiklerinin arasında bulunuyor.” dedi.

Bahira, Peygamber Efendimiz’e ve amcasına bazı sualler sorup aldığı cevapların bilgilerine muvafık düştüğünü görünce kanaati kesinleşti. Ebu Talib’e dönerek:

“−Yeğenini hemen memleketine geri götür! Yahudilerin O’na zarar vermelerinden sakın! Vallahi Yahudiler onu görüp de tanırlarsa muhakkak öldürmeye kalkarlar. Bu çocuk Araplardandır. Halbuki Yahudiler gelecek Peygamberin İsrailoğullarından olmasını isterler. Sen’in yeğeninin hal ve şanı çok büyük olacaktır.” dedi.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir