Medine Kuran’la Nasıl Fetih Edildi?

Medine Kuran’la Nasıl Fetih Edildi?

Medineli yeni müslümanlar, bir mektup yazarak İslam’ı öğrenmek için Peygamber Efendimiz’den kendilerine Kuran-ı Kerim okuyacak, İslam’ı anlatacak ve namaz kıldıracak bir muallim göndermesini talep ettiler. Peygamber Efendimiz -aleyhissalatü vesselam- da Mus’ab -radıyallahu anh-’ı gönderdi.

Rasul-i Ekrem Efendimiz, Mus’ab -radıyallahu anh- ile birlikte ilk iman edenlerden biri olan Abdullah bin Ümmi Mektum’u da Medine’ye Kuran öğretmesi için göndermişti.

Mus’ab bin Umeyr -radıyallahu anh-, çok genç yaşta hidayete ermiş, ailesinin kendisine ağır işkenceler yapmalarına, hatta miraslarından mahrum bırakmalarına rağmen dininden dönmemişti. Çünkü o, zahiren fakir ve garip kalsa da, batınen iman aşk ve vecdiyle dolu zengin bir gönle sahipti. İslam’ın intişarı hususunda adeta bir heyecan abidesiydi.

Nitekim Mus’ab -radıyallahu anh-’ın Medine’ye gidişiyle İslam, orada iyice inkişaf etti. Peygamber Efendimiz’in tebliğle vazifelendirdiği bu genç sahabi, insanlara Allah’ın dinini anlatmak için gecesini gündüzüne katarak çalışmaya başladı. Es’ad bin Zürare -radıyallahu anh-, onu evinde ağırlıyor ve bütün çalışmalarında kendisine yardımcı oluyordu.

O, bir gün Mus’ab’ı yanına alarak Zaferoğulları’nın bahçesindeki kuyunun başına oturdu. Abdüleşheloğulları’nın önde gelenlerinden Sa’d bin Muaz, bunu duyunca Üseyd bin Hudayr’a:

“–Sen işini iyi bilen ve kimsenin yardımına muhtaç olmayan bir adamsın. Zayıflarımızın inançlarını bozmak için mahallemize gelmiş olan şu adamların yanına git ve onları ikaz et ki, bir daha mahallemize gelmesinler! Es’ad akrabam olmasaydı, bu işi kendim yapardım.” dedi.

Üseyd, mızrağını kaptığı gibi oraya gitti ve gayet öfkeli bir şekilde:

“–Siz niçin buraya geldiniz? Şu yanındaki yabancıyı, zayıflarımızın inançlarını bozması için mi getirdin?! Bir daha sakın böyle bir şey yapmaya kalkma! Eğer canınızı seviyorsanız hemen buradan gidin!” dedi.

Firaset sahibi ve basiretli bir sahabi olan Mus’ab -radıyallahu anh- ona:

“–Biraz oturup söyleyeceklerimi dinler misin? Sen akıllı bir kimsesin, sözlerimi beğenirsen kabul edersin, beğenmezsen kabul etmezsin.” dedi.

Üseyd:

“–Yerinde bir söz söyledin!” dedikten sonra, mızrağını yere saplayıp yanlarına oturdu. Mus’ab, İslam’ı anlatıp Kuran-ı Kerim okudu.

Üseyd, Kuran-ı Kerim’i dinlediği zaman, daha konuşmaya başlamadan önce yüzünde İslam’ın nuru parladı ve kalbi İslam’a yumuşadı. Kuran-ı Kerim hakkında da:

“–Bu ne güzel, ne yüce bir kelam! Siz bu dine girmek istediğiniz zaman ne yaparsınız?” dedi.

Üseyd -radıyallahu anh- kalkıp, Hazret-i Mus’ab ve Es’ad -radıyallahu anhüma-’nın talimatı üzere gusletti, elbiselerini temizledi ve şehadet getirdi. Sonra da iki rekat namaz kıldı ve:

“-Geride öyle bir adam bıraktım ki, o size tabi olursa, kavminden hiçbir kimse ona muhalefet etmez. O, Sa’d bin Muaz’dır! Ben şimdi onu size gönderirim!” dedi.

Sa’d, kızgın bir şekilde yanlarına geldi. Fakat nihayetinde o da Hazret-i Üseyd gibi Mus’ab -radıyallahu anh-’ı dinleyerek müslüman oldu. Sonra kabilesinin yanına giderek:

“–Ey Abdüleşheloğulları! Beni nasıl bilirsiniz?” diye sordu. Onlar:

“–Sen bizim seyyidimiz, fikirce en üstünümüz ve reisimizsin.” dediler.

Bunun üzerine Sa’d -radıyallahu anh-:

“-Siz Allah’a ve Rasulü’ne iman edinceye kadar, erkek ve kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun.” dedi.

O gün akşama kadar bu kabileden müslüman olmayan kimse kalmadı. (İbn-i Hişam, II, 43-46; İbn-i Sa’d, III, 604-605; İbn-i Esir, Üsdü’l-Gabe, I, 112-113)

Hazret-i Mus’ab -radıyallahu anh-, Selimeoğulları’nın eşrafından olan Amr bin Cemuh’u da İslam’a davet etti. Ona Yusuf Suresi’nin ilk sekiz ayetini okudu. Amr düşünmek için biraz mühlet istediyse de bir türlü karar veremedi. Bunun üzerine Amr’ın daha önceden müslüman olan oğlu Muaz, kabilesindeki müslüman gençlerle anlaşarak, bir gece babasının putunu gizlice civarda bulunan pislik çukuruna attılar. Sabahleyin bu hali gören Amr, dehşet içerisinde kalarak putunu çukurdan çıkarttı ve temizleyip güzel kokular sürerek yerine koydu.

Aynı hadise birkaç gün daha tekerrür edince, putun kendisini müdafaa etmesi için boynuna kılıcını astı. Ertesi gün putunu tekrar çukurda görünce, ibadet ettiği cansız nesnenin hiçbir şeye yaramadığını, kendini korumaktan dahi aciz olduğunu anladı ve şirk karanlığından İslam’ın nurlu sabahına uyandı. İçinde bulunduğu dalaletten, kendisini Peygamber -aleyhissalatü vesselam- vasıtasıyla kurtaran Allah’a şükretti. Daha sonra da kavmini İslam’a teşvik etti.

İslam’ın Medine’de bu şekilde hüsn-i kabule mazhar olduğunu haber alan Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem- ve Mekkeli müslümanlar, son derece mesrur oldular. Öyle ki, o seneye “Sürur Senesi” adını verdiler. Çünkü artık Medine, İslam’ın beşiği olmaya hazır hale geliyordu.

Peygamber Efendimiz, şöyle buyurmuşlardır:

“Ülkeler kılıçla fethedildi, lakin Medine Kuran’la fethedilmiştir.” (Bezzar, Müsned, no: 1180; Rudani, no: 3774)

KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ

Yorum gönder