Allah’ın Peygamber Efendimize Verdiği Mucizeler

Allah’ın Peygamber Efendimize Verdiği Mucizeler

Onun en büyük mu’cizesi şüphesiz Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim, kendinden önceki bütün semavi kitapları tasdik eden, onlardaki devam etmesi gereken ilahi mesajları muhafaza eden, diğerlerini nesheden, ahir zaman ümmetinin ihtiyaçlarını da dikkate alarak yeni hükümler getiren lafzıyla ve manasıyla mu’ciz bir kelamdır. O, bir i’caz ve hidayet kitabıdır. Peygamberimiz Kur’an ile müşriklere meydan okumuş, onun benzeri bir söz getirmelerini istemiş, hatta onun en kısa suresine muadil bir sure getirmelerini istemiş fakat onlar buna güç yetirememişlerdir. Bu mu’cize kıyamete kadar devam edecektir. Diğer peygamberlerin mu’cizeleri ise kendi zamanları ile sınırlı kalmıştır.

Dağ Sarsılmaya Başladı

Bir gün Nebiyy-i Ekrem Efendimiz, Hz. Ebu Bekir, Ömer ve Osman (r.a) ile birlikte Uhud Dağı’na çıkmıştı. O sırada dağ sarsılmaya başladı. Âlemlerin Efendisi ayağıyla yere vurup şöyle buyurdular:

“–Sakin ol ey Uhud! Senin üzerinde bir peygamber, bir sıddik ve iki şehid vardır.” (Buhari, Ashâbu’n-Nebi, 6; Tirmizi, Menâkıb, 18/3703; Nesai, Ahbas, 4)

Gerçekten de Hz. Ebu Bekir (r.a) yatağında vefat etmiş, diğer iki halife de şehid edilmişlerdir.

Hz. Hasan’ın İki Topluluğu Islahı

Ebu Bekre (r.a) şöyle buyurur:

“Rasulullah (s.a.v)’i minberde gördüm, yanında Hz. Hasan (r.a) vardı. Bazen halka yöneliyor, bazen Hasan’a yöneliyor ve:

Benim bu oğlum seyyiddir (efendidir)! Ümid ediyorum ki Allah Teala, bununla müslümanlardan iki muazzam topluluğun arasını ıslah edecektir! buyuruyorlardı.” (Buhari, Sulh, 9, Menakıb, 25; Fedailu’l-Ashab, 22; Ahmed, V, 44)

Hicri 40 senesi Ramazan ayında 5. Raşid Halife olarak Hz. Hasan’a bey’at edildi. Bu esnada Muaviye de halifelik için mücadele ediyordu. Hz. Hasan 6 ay 3 gün halifelik yaptıktan sonra H. 41 senesinde Hz. Hasan’ın kumandasındaki kırk-elli bin asker ile Muaviye’ye tabi çok sayıdaki asker arasında muharebe vukuuna ramak kalmış iken, Allah’ın rızasını kazanmak ve Ümmet-i Muhammed’in kanını muhafaza etmek maksadıyla halifeliği Muaviye’ye bıraktı ve büyük bir fitneye mani oldu. Böylece insanlar barış ve huzura kavuştular. Bu fedakarlık senesine“amu’l-Cemaa: Birlik yılı” adı verildi. Bu hareketiyle Hz. Hasan (r.a) müslümanlar arasında kan dökülmesine mani olmuş, insanların barış ve huzur içinde yaşamalarına vesile olmuştur.

Yağmur Duası

Enes (r.a) şöyle buyurur:

“Rasulullah (s.a.v) zamanında Medine ahalisine bir kıtlık isabet etti. Bir Cuma günü Efendimiz (s.a.v) hutbe irad ederlerken bir kişi ayağa kalktı ve:

Ya Rasulallah! At sürüleri helak oldu, koyun sürüleri mah­voldu. Allah Teala’ya dua etseniz de bize yağmur ihsan eylese! dedi.

Rasulullah (s.a.v) hemen ellerini kaldırıp dua ettiler.

Gökyüzü ayna gibi parlak iken bir rüzgar esti, bu­lutlar meydana geldi. Sonra bulut toplandı ve gökyüzü kırbalarının ağzını açtı, bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Mescid’den çıktık, sulara batarak evlerimize geldik. Öbür Cuma’ya kadar yağmur hep yağıp durdu. Cu­ma vakti yine o kişi veya bir başkası Rasulullah (s.a.v)’in huzurunda ayağa kalkıp:

-Ya Rasulallah! Evler yıkıldı, Allah Teala’ya dua etseniz de yağmuru durdursa! dedi.

Rasulullah (s.a.v) tebessüm ettiler, sonra da:

(Allah’ım!) Etrafımıza yağdır, üzerimize değil! diye dua ettiler.

Bulutlara baktım, açılıverdiler ve Medine’nin etrafında tac gibi bir şekil oluşturdular.” (Buhari, Menakıb, 25)

Sa’d Bin Ebi Vakkas’ın Hastalığı ve Efendimizden Duyduğu Müjde

Sa‘d bin Ebi Vakkas (r.a) Veda Haccı’nda Mekke’de şiddetli bir hastalığa yakalanmıştı. Efendimiz (s.a.v)’e:

“-Ya Rasulallah! Arkadaşlarım gidip de ben kalacak mıyım? (Burada ölecek miyim?)” diye sordu.

Allah Rasulü (s.a.v):

“Hayır, sen burada kalmayacaksın. Allah rızası için güzel işler yaparak yükseleceksin. Allah’tan öyle umuyorum ki, daha nice yıllar yaşayarak kimi insanlar (mü’minler) senden fayda, kimileri de (kafirler) zarar görecektir.” buyurdular. (Buhari, Cenaiz 36, Vesaya 2, Nefekat 1, Merda 16, Daavat 43, Feraiz 6; Müslim, Vasıyyet 5)

Hakikaten Sa‘d (r.a) uzun seneler hayatta kaldı, pek çok hayırlı işler yaptı Irak’ın fethi onun eliyle gerçekleşti ve oraya vali oldu.

Habeş Necaşisi’nin Vefat Haberi

Receb ayı içinde iken, Habeş Necaşisi vefat etti. Allah Rasulü (s.a.v), arada deniz bulunduğu ve karadan da günlerce gidilecek mesafe olduğu halde Necaşi’nin vefatını hemen o gün ashabına haber verdi ve:

“–Uzak bir beldede ölen kardeşinizin cenaze namazını kılınız!” buyurdu.

Sahabiler:

“-Ya Rasulallah! Kimdir o?” diye sorduklarında, Fahr-i Kainat (s.a.v):

“–Necaşi Ashama’dır! Bugün Allah’ın salih kulu Ashama öldü! Kardeşiniz için Allah’tan mağfiret dileyiniz!” buyurdu ve gıyabi cenaze namazı kıldırdı. (Müslim, Cenaiz, 62-68; Ahmed, III, 319; IV, 7)

Sonradan Necaşi’nin gerçekten tam da Allah Rasulü’nün haber verdiği gün vefat ettiği öğrenildi.

Peygamberimize Selam Veren Taş ve Bulunduğu Yer

Rasulullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyururlar:

“Mekke-i Mükerreme’de bir taş vardır. Peygamber olarak gönderildiğim günlerde bana selam verirdi. Ben şu an da onun hangi taş olduğunu biliyorum.” (Tirmizi, Menakıb, 5/3624. Krş. Müslim, Fedail, 2; Darimi, Mukaddime, 4/20; Ahmed, V, 89, 95)

Tahiru’l-Mevlevi (rahmetullahi aleyh) şöyle buyurur:

“Hz. Ebu Bekir’in evi hicri 623 tarihinde, Yemen Meliki Nureddin bin Ömer bin Ali el-Mes‘udi tarafından mescide çevrilmiştir ve halen Mekke’de kuyumcular çarşısında (bugün Hilton otelinin bulunduğu yerde) mamur olup ziyaret edilmektedir. Bu evin sırasında Hacer-i Mütekellim, karşısında da Hacer-i Mütteke’ namıyla iki taş vardır ki birincisinin Rasulullah (s.a.v) Efendimiz’e selam verdiği, ikincisine de Efendimiz (s.a.v)’in dayandığı rivayet edilir.”

Peygamberimizin Çağrısına Giden Hurma Salkımı

İbn-i Abbas (radıyallahu anhüma) şöyle buyurur:

“Bir bedevi Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e gelerek:

–Senin Nebi olduğunu nereden anlayabilirim? dedi.

Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v):

–Hurma ağacından şu salkımı çağırdığımda yanıma gelirse benim Allah’ın Rasûlü olduğuma şehadet eder misin? buyurdular.

Rasulullah (s.a.v) o salkımı çağırdılar. Salkım hurma ağacından aşağıya inmeye başladı ve Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in yanına düştü.

Sonra Efendimiz (s.a.v) ona:

-Dön! buyurdular, o da yerine döndü. Bunun üzerine bedevi İslam’a girdi. (Tirmizi, Menakıb, 6/3628)

Abbas (R.A.)’ın Mallarını Haber Vermesi

Rasul-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in amcası Abbas (r.a), Bedir esirleri arasında Medine’ye getirilince Efendimiz (s.a.v) ona:

“–Ey Abbas! Kendin, kardeşinin oğlu Akil, Nevfel bin Haris ve anlaşmalın Utbe bin Cahdem için fidye öde!” buyurdular.

Abbas (r.a) fidyeleri ödemek istemedi ve:

“–Ben bundan evvel Müslümandım, savaşa çıkmak için beni zorladılar!” dedi.

Rasulullah (s.a.v):

“–Senin halini en iyi Allah Teala bilir. Dediğin doğru ise Allah Teala elbette ecrini verir. Lakin senin durumun görünüşte bizim aleyhimize idi. Dolayısıyla fidyeni öde!” buyurdular ve onun yanında bulunan 20 ukiyye altına da harp ganimeti olarak el koydular. Abbas:

“–Ya Rasulallah! Hiç olmazsa bunu fidye yerine say!” dedi.

Rasulullah (s.a.v):

“–Hayır! Bu Allah Teala’nın senden bize nasip ettiği ganimettir.” buyurdular. Abbas (r.a):

“–Bundan başka malım yok!” dedi.

Bunun üzerine Allah Rasulü (s.a.v):

“–Yola çıkarken Mekke’de hanımın Ümmü’l-Fadl’a bıraktığın mallar nerede? Yanınızda ikinizden başka kimse yoktu. Sen:

«-Bu seferimde eğer öldürülürsem Fadl’a şu kadar, Kusem’e şu kadar, Abdullah’a şu kadar ver!» demiştin!” buyurdular.

Bu sözler üzerine hayrette kalan Abbas (r.a):

“–Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki bunu benden ve Ümmü Fadl’dan başka hiç kimse bilmiyordu. Şunu kesinlikle biliyorum ki Sen Allah’ın Rasulü’sün!” dedi. (Ahmed, I, 353; İbn-i Sa’d, IV, 13-15. Krş. Buhari, Cihad, 172)

Yorum gönder